İnzivaya çekilmek
İnsanın inzivaya çekilmesi kavramını ve onun felsefesini biraz daha anlıyor insan öğrendikçe ve yaş aldıkça. İnzivaya çekilen müthiş kafaları anlamaya çalışıyordum bu yazıya başlarken. İnzivaya çekilenler, düşünce insanlari mıdır çoğunlukla? Artık nasıl anlarsanız inzivaya çekilenleri. Hani uzaklaşmak mıdır insanlardan tam olarak inziva denen şey? Kendini bilinmeyene adamakmıdır inziva
Bildiklerimizle yetinmek kolay olanıdır. Zor olan ise bilmediklerimizi öğrenmek için çabalamaktır. Öğrenmek için çabalamanın sonu yok düşüncesiyle veya rahatımızdan ödün vermemek adına kapatıyor muyuz acaba kendimizi? Oysaki davranıp harekete geçince ve birde hareketin sonucunda bakınca kavramlara, anlam kazanıyor anlamsız şeyler. Hani alanlatılınca değil yapılınca anlam kazanır ya bazı olgular.... Yani herhangi bir öğrendiğimiz şeyin sonucuna istinaden konuşuyorum. Kişisel gelişimin sonu yok elbette. Ne öğrenmemiz gerektiği konusunda biraz kararsız kalmış da olabiliriz. Kitaplar devirmek mi? Yabancı diller öğrenmek mi? Yazılım öğrenmek mi? Siyaset veya politika öğrenmek mi? Yani kişisel gelişim tam olarak ne ki falan oluyor insan bazen... Hatta, kişisel olarak ihtiyacımız olan gelişime göstermek gereken ilginin farkında bile değildir çoğumuz. Çünkü hayat mülk ve insan ilişkileriyle meşgul olan zihnimizi sadece fiziksel ölçütlerle sınırlıyoruz. Sonuç olarak hayattan çoğumuza kalan, kırık kopuk ilişkiler ve problemli olduğumuz bir avuç insan. Böylesi büyük sorunlar varken kişisel gelişime kim zaman ayıracak? Keza günümüzde kişisel gelişmişlik ne kadar mal mülk sahibi olduğunla da doğru orantılı ilerliyor. Yani biri ne kadar zenginse o kadar gelişmiş oluyor gibi... Bu cümlelerimden "insanlar gerçeğin kendisine değil deneyimlerine tepki verirler" çıkarımını yapmakta, cümlelerimi buna göre yorumlamakta ve kişiliğimle alakalı önfikir sahibi olmakta serbestsiniz. E zaten çok ta absürt bir şey söylemedim. Tabiki de yazdıklarımdan kendi deneyimlerinizden kesitler çıkaracaksınız. Niye aklınıza bunu soktuysam bilmiyorum da neyse... İnsanlar ve kişisel gelişimle alakalı genellediklerimle eş fikirde olduğunuzu düşünüyorum yine de. İnsanlar bizi kişisel gelişim sürecinde yarı yolda bırakmamalı demeye çalışıyorum bir yandan... Çünkü problemli olduğumuz bir avuç insandan olmaya devam edecek hayatımız da.. Yani insan ilişkileri ve varoluşumuzun temelinde var. En çok geliştirmek gereken ise herkesle anlaşabilecek kadar, herkesi tolere edebilecek kadar, cahilin yanında kitap gibi sessiz olabilmeyi başarmak. Kötü dostlar adamı bilim adamı eyler mi? Hani bir laf vardır ya ülkemizde söylenen... Kötü komşu adamı ev sahibi eder diye. Veya değişik varyasyonları da vardır bu söylemin. İşte öyle benzer bir tanımlama benimkisi. Çünkü kötü dostlar aklı başında bir insanı bence bilim adamı etmeli. İnsan ilişkilerine harcanan zamanı bilişsel somut bilgilere dönüştürmek varoluşumuza ve anlam arayışına bir damla katkı olmak demektir. Kötülükleri deneyim olarak cepte tutmak gerekir... Bilmenin sonu yok bu doğru ancak varolmanın da sonu yok ve bizler bilgi bazında varolmayı fiziksel anlamdaki büyüklük küçüklük bazında değerlendirmemeliyiz çünkü bununda üst sınırı yoktur. Ayrıca fiziksel büyüklüğe gıpta ederek anlamlandırmak irrasyonel bir yaklaşımdır. Güneşten daha büyük yıldızlar olduğu düşüncesini tartışmanın bir anlamı var mıdır sizce? Böylesi birşeyi sorgulamak mantıksızlık olacaktır. Dünyadan örnekler verecek olursak, yani, standart insanlar gibi düşünecek olursak, evleri yatları katları olan insanları güneşe benzetebiliriz. Onlar insan oldukları için dikkatimizi çekerler tek fark . Ancak bu insanlardan kafasının içinde kâinat parçacıklarını taşıyanları hiç görmeyiz. Oysaki etrafında pervane olmamız gereken kafasında kainat parçaları olan bu insanlardır. Dünya kadar az malı olanlar değil. Çünkü bilgi görünmez. Para gibi harcanmaz. Elbette Güneşten daha büyük yıldızların olduğunu düşünmek de sıradan insanların irrasyonelligi olmayacaktır. Güneşi anlamak için, onu araştıran, hayatını bu uğurda harcayan araştırmacı bilim adamları bizim gibi insan ilişkilerinde boğulmuş olsaydı ne ben bu cümleleri yazıyor olurdum ne de siz okuyor olurdunuz değil mi? Ömrümüzü başkalarının dünya malının gölgesinde geçirmemeli, fiziği ve matematiği bilmeden kuantum liderliği yapanların cahilliğinde kaybolmamalı, madde , doğa ve enerji kurallarını bilmeyen enerji koçlarından uzak durmalı ve kendimizi öğrenmeye adamalıyız. Hatta bu yanılmışların, konuştukça batanların bildiklerini sorgulayarak ilime yönelmeliyiz. Bu sahte bilim adamları bilgi açlığımızdan istifade ederler ve güzel sözlerle cebinizdekileri almanın peşindedir. Çünkü dünya malı arayışında kaybolanlar zombi gibidir beyin yiyerek yaşarlar. Dünya malı ve onun konforu aldatıcıdır ve yer yer hayati önem taşır elbette. Tartışılır mantıksal parametreleri tabiki de söz konusudur. Ancak bu konfor, hayatı anlamlandırmak için yeterli değil aksine körelticidir. Sen içindeki ateşe odun atmazsan sadece için yanar. Oysaki ışığınla yükselerek arşa da değebilir başın. Atatürk hayatta en hakiki mürşit ilimdir derken yüzlerce yıllık ileri görüşlülüğü dile gelmiştir. Ceddinin sözüne sahip çık. Bilmek için eğitim için kişisel gelişimin için öğrenmeye asla ara verme. Ara verdiğin an körelme başlayabilir. Keza Öğrenmenin yaşı yoktur. Günümüzde söz gelimi 70 80 yaşında olan büyüklerimizden kaç tanesi bir alanda profesör? Neden daha fazla olmasın? Neden eğitim düzeyi yüksek insanlar dünyanın sadece belli bölgelerinde yoğunlaşmış? Neden mantıklı soruları araştırmak varken geçici şeylerle zihnimizi yorarız? Nesilleri geliştirmenin tek yolu ilim ve bilim değildir de başka nedir? Anlam arayışında başarılar.
Bildiklerimizle yetinmek kolay olanıdır. Zor olan ise bilmediklerimizi öğrenmek için çabalamaktır. Öğrenmek için çabalamanın sonu yok düşüncesiyle veya rahatımızdan ödün vermemek adına kapatıyor muyuz acaba kendimizi? Oysaki davranıp harekete geçince ve birde hareketin sonucunda bakınca kavramlara, anlam kazanıyor anlamsız şeyler. Hani alanlatılınca değil yapılınca anlam kazanır ya bazı olgular.... Yani herhangi bir öğrendiğimiz şeyin sonucuna istinaden konuşuyorum. Kişisel gelişimin sonu yok elbette. Ne öğrenmemiz gerektiği konusunda biraz kararsız kalmış da olabiliriz. Kitaplar devirmek mi? Yabancı diller öğrenmek mi? Yazılım öğrenmek mi? Siyaset veya politika öğrenmek mi? Yani kişisel gelişim tam olarak ne ki falan oluyor insan bazen... Hatta, kişisel olarak ihtiyacımız olan gelişime göstermek gereken ilginin farkında bile değildir çoğumuz. Çünkü hayat mülk ve insan ilişkileriyle meşgul olan zihnimizi sadece fiziksel ölçütlerle sınırlıyoruz. Sonuç olarak hayattan çoğumuza kalan, kırık kopuk ilişkiler ve problemli olduğumuz bir avuç insan. Böylesi büyük sorunlar varken kişisel gelişime kim zaman ayıracak? Keza günümüzde kişisel gelişmişlik ne kadar mal mülk sahibi olduğunla da doğru orantılı ilerliyor. Yani biri ne kadar zenginse o kadar gelişmiş oluyor gibi... Bu cümlelerimden "insanlar gerçeğin kendisine değil deneyimlerine tepki verirler" çıkarımını yapmakta, cümlelerimi buna göre yorumlamakta ve kişiliğimle alakalı önfikir sahibi olmakta serbestsiniz. E zaten çok ta absürt bir şey söylemedim. Tabiki de yazdıklarımdan kendi deneyimlerinizden kesitler çıkaracaksınız. Niye aklınıza bunu soktuysam bilmiyorum da neyse... İnsanlar ve kişisel gelişimle alakalı genellediklerimle eş fikirde olduğunuzu düşünüyorum yine de. İnsanlar bizi kişisel gelişim sürecinde yarı yolda bırakmamalı demeye çalışıyorum bir yandan... Çünkü problemli olduğumuz bir avuç insandan olmaya devam edecek hayatımız da.. Yani insan ilişkileri ve varoluşumuzun temelinde var. En çok geliştirmek gereken ise herkesle anlaşabilecek kadar, herkesi tolere edebilecek kadar, cahilin yanında kitap gibi sessiz olabilmeyi başarmak. Kötü dostlar adamı bilim adamı eyler mi? Hani bir laf vardır ya ülkemizde söylenen... Kötü komşu adamı ev sahibi eder diye. Veya değişik varyasyonları da vardır bu söylemin. İşte öyle benzer bir tanımlama benimkisi. Çünkü kötü dostlar aklı başında bir insanı bence bilim adamı etmeli. İnsan ilişkilerine harcanan zamanı bilişsel somut bilgilere dönüştürmek varoluşumuza ve anlam arayışına bir damla katkı olmak demektir. Kötülükleri deneyim olarak cepte tutmak gerekir... Bilmenin sonu yok bu doğru ancak varolmanın da sonu yok ve bizler bilgi bazında varolmayı fiziksel anlamdaki büyüklük küçüklük bazında değerlendirmemeliyiz çünkü bununda üst sınırı yoktur. Ayrıca fiziksel büyüklüğe gıpta ederek anlamlandırmak irrasyonel bir yaklaşımdır. Güneşten daha büyük yıldızlar olduğu düşüncesini tartışmanın bir anlamı var mıdır sizce? Böylesi birşeyi sorgulamak mantıksızlık olacaktır. Dünyadan örnekler verecek olursak, yani, standart insanlar gibi düşünecek olursak, evleri yatları katları olan insanları güneşe benzetebiliriz. Onlar insan oldukları için dikkatimizi çekerler tek fark . Ancak bu insanlardan kafasının içinde kâinat parçacıklarını taşıyanları hiç görmeyiz. Oysaki etrafında pervane olmamız gereken kafasında kainat parçaları olan bu insanlardır. Dünya kadar az malı olanlar değil. Çünkü bilgi görünmez. Para gibi harcanmaz. Elbette Güneşten daha büyük yıldızların olduğunu düşünmek de sıradan insanların irrasyonelligi olmayacaktır. Güneşi anlamak için, onu araştıran, hayatını bu uğurda harcayan araştırmacı bilim adamları bizim gibi insan ilişkilerinde boğulmuş olsaydı ne ben bu cümleleri yazıyor olurdum ne de siz okuyor olurdunuz değil mi? Ömrümüzü başkalarının dünya malının gölgesinde geçirmemeli, fiziği ve matematiği bilmeden kuantum liderliği yapanların cahilliğinde kaybolmamalı, madde , doğa ve enerji kurallarını bilmeyen enerji koçlarından uzak durmalı ve kendimizi öğrenmeye adamalıyız. Hatta bu yanılmışların, konuştukça batanların bildiklerini sorgulayarak ilime yönelmeliyiz. Bu sahte bilim adamları bilgi açlığımızdan istifade ederler ve güzel sözlerle cebinizdekileri almanın peşindedir. Çünkü dünya malı arayışında kaybolanlar zombi gibidir beyin yiyerek yaşarlar. Dünya malı ve onun konforu aldatıcıdır ve yer yer hayati önem taşır elbette. Tartışılır mantıksal parametreleri tabiki de söz konusudur. Ancak bu konfor, hayatı anlamlandırmak için yeterli değil aksine körelticidir. Sen içindeki ateşe odun atmazsan sadece için yanar. Oysaki ışığınla yükselerek arşa da değebilir başın. Atatürk hayatta en hakiki mürşit ilimdir derken yüzlerce yıllık ileri görüşlülüğü dile gelmiştir. Ceddinin sözüne sahip çık. Bilmek için eğitim için kişisel gelişimin için öğrenmeye asla ara verme. Ara verdiğin an körelme başlayabilir. Keza Öğrenmenin yaşı yoktur. Günümüzde söz gelimi 70 80 yaşında olan büyüklerimizden kaç tanesi bir alanda profesör? Neden daha fazla olmasın? Neden eğitim düzeyi yüksek insanlar dünyanın sadece belli bölgelerinde yoğunlaşmış? Neden mantıklı soruları araştırmak varken geçici şeylerle zihnimizi yorarız? Nesilleri geliştirmenin tek yolu ilim ve bilim değildir de başka nedir? Anlam arayışında başarılar.
Yorumlar
Yorum Gönder